Türk-Alman Saldırmazlık Paktı Nasıl Karşılandı?

0
5110

İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirecek Rusya Seferi’nin (Barbarossa Harekâtı’nın) başlamasından dört gün evvel[1] Türk-Alman Saldırmazlık Paktı imzalanmıştı. Ankara Radyosu, imzalanan bu antlaşmayla Türkiye’nin siyasetinde hiçbir değişiklik olmadığını, İngiltere’yle ittifakını sürdürdüğünü belirtmişti. Bunun yanında “Avrupa büyük devletleri arasında Almanya yegâne devlettir ki Türklerle hiç çarpışmamıştır,” demiştir.

Alman Haber Ajansı (DNB) da benzer tabirler kullanmış, Türk-Alman ilişkilerinin 17. yüzyıla kadar uzandığına değinmiştir. “Hem merhum Atatürk hem de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Almanya’da çok sayılan kimselerdir,” denilmiştir.

Mihver devletlerinden Macaristan’da da bu antlaşmadan, Alman basınında olduğu gibi “Mihverlerin” zaferi olarak bahsedilmişti. Macarlar, “Birinci Harp’te omuz omuza çarpışmış bu iki asil milletin yeniden el ele vermiş,” olduğu yönünde açıklamalarda bulunmuşlardı.

İngiltere radyoları ise, hele ki Almanlar sınırlarımıza bu kadar yakın olup askeri bir zorlukla baş başa kalabilecekken, Almanlarla anlaşma yapıp ittifakı bozmaya gitmediğimizi dile getirmişti.[2]

Sovyetler ise imzaladığımız bu paktı yorum yapmadan kamuya neşretmişti.

1941 Haziran’ının ortalarına dek, Almaların tek düşmanı İngiltere’ydi. Gazeteler Alman-Sovyet Harbi’nin yakın olduğunu kestiriyordu ancak o an için sadece Alman-İngiliz savaşı sürüyordu. Almanların Türklerle bir savaşa hazırladığına yönelik gazete yazılarınaysa Almanlar çok kesin yanıtlar veriyordu: “Almanya Türkiye’den ne asker geçirmeyi düşünmüş, ne de istemiştir.”[3] Bunun yanında Balkanlarda toprak menfaatinin olmadığı da dile getiriliyordu. Bu politika Mussolini’nin konuşmasına da yansımıştır[4] ve Türkiye buradan da bir güvence hissetmiştir. Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesinden Max Clauss bunu, “İsmet İnönü ve Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu, Balkan muharebesinden Almanların niyetinin saf olduğuna kanaat getirmişlerdir. Türkler, Almanların ne doğuda ne de Balkanlarda menfaatinin olmadığını bilmektedir,” demekte. Aynı makalede “Hitler Türklerle dostluğu istemiştir çünkü Birinci Dünya Savaşı dönemini, silah arkadaşlığını, Gelibolu’yu, Kût’ül-Amâre’yi unutmamakta[5] Türk erini takdir etmektedir. Türkler ve Almanlar o zaman omuz omuzaydılar, silah arkadaşıydılar,” şeklinde yazısına devam etmiştir.

Almanların peşinden İtalyanlar da Türklerle bir saldırmazlık paktı imzalamak istemişti.[6] Ancak yine de Türkiye’nin mihverlere karşı tam bir güveni yoktu. Bu antlaşmaya bizi götüren, Almanların Balkanlardan çekilmesi ve Suriye’de asker bulundurmamasından kaynaklıydı. Düşman kapımıza dayanmışken yapılacak en iyi hareket onunla bir saldırmazlık paktı imzalamaktı. Alman basını, işi propagandaya çevirip “Yeni Diplomatik Zafer!”, “Churchill’in II. Gelibolu Vakası,” “Mihverlerin Galibiyeti,” “Dostluğun Zaferi” gibi başlıklarla gazetelerini süslese de Alman halkı bu durumu her yerde aynı içten sevinçle karşılamış olsa da Türkiye, basınında gösterdiği gibi rahat değildi ve tetikteydi. “Hudutlarımıza vaki olabilecek bir tecavüz nereden gelirse gelsin ona silahla karşı koymak azmimiz bakidir,” diyorduk.[7] Birinci Dünya Savaşı’na katılmış eski Alman erleriyse “Türkiye’nin sözüne güvenilir,” diyorlardı. Eski mihverlerin ruhu Almanlarca hala diriydi. Mihverlerden olmayanlar bu sevinci paylaşmaktan ziyade Türkiye’nin siyasetinin değişmediği konusunda takılı kalıyor yahut istemeden moral bozukluklarını yansıtıyorlardı. Bugüne dek Almanların Türkiye’ye saldıracağını düşünüyorlardı ki 22 Haziran’da Barbarossa Harekâtı başlayana dek biz de benzer düşünceleri paylaşıyorduk.

Bu hissiyatı taşıdığımızın en büyük göstergesi İsmet Paşa’nın verdiği tepkidir: Barbarossa Harekâtı başladığı haberi alındığında İsmet İnönü uykudaydı. Yaverleri, kendisini uyandırıp da Almanların Rusya’ya taarruza geçtiği haberini vermeye çekinmişlerdi. Uyandırma görevini, oğlu Ömer İnönü’ye verdiler. Haberi verdiğindeyse Ömer babasını hiç öyle görmemişti, yatağının içinde bağdaş kurmuş halde dakikalarca süren bir kahkaha atmıştı İsmet Paşa! Bu kahkaha sinir boşalmasıydı. Almanların Türkiye’ye saldırmaktan vazgeçtiklerinin en büyük göstergesiydi ve İsmet Paşa bunun rahatlığını yaşıyordu. [8]

Özetle, kurulan bu pakt dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Türkiye, sınırlarını güvenceye almak konusunda bir savaş paktı değil, saldırmazlık paktı kurmuştu. Tarafsızlık politikamız, Alman basındaki propagandalar yüzünden İngiltere aleyhinde bir hareket gibi gösterilmeye çalışılsa da İngiltere üçlü pakttan geriye kalan antlaşmamızda sarsılma olmamıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndaki birlikteliğimizden dolayı bu paktı coşkuyla karşılamış Almanların yanında biz Türkler her ne kadar moralimizin yüksek olduğunu basına göstersek de dört gün daha diken üstünde bekledik.

Yazan:
Bartu ŞİMŞEK
Düzelti:
Furkan ÖZKAN


[1] 18 Haziran 1941 saat 21.15’te.
[2] 20 Haziran 1941, Cumhuriyet.
[3] 12-13 Haziran’da neşredilmiş Türk ve Alman gazetelerinde farklı başlıklarla verilmiştir.
[4] 13 Haziran 1941.
[5] 19 Haziran 1941 tarihli Sorauer Tageblatt gazetesindeki “Churchills II. Gallipoli” makalesinde de benzer kısımlara değinilmiştir.
[6] Dışişleri Bakanı Ciano Türkiye Roma Büyükelçisi Hüseyin R. Baydur’a bu niyetini iletmişti. Enteresandır, Ciano günlüklerinde büyükelçimizden “Büyükelçi, kendisiyle şu ana kadar çok az iştigal ettiğim garip biri. Beş senede kendisini on kereden fazla görmedim ve görüşmelerimizin ana konusu kendisinin romatizma tedavisi hakkındaydı,” şeklinde yazmıştır. Kont Galeazzo Ciano, Savaş Günlükleri, Kronik Kitap, Çev. Selçuk Uygur, sf. 415.
[7] Yunus Nadi, 20 Haziran 1941, Cumhuriyet.
[8] Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye, 1944-50, sf. 219.