ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy’nin Görev Kabul Konuşması (20 Ocak 1961)

Başkan Yardımcısı Johnson, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Baş Yargıç, Başkan Eisenhower, Başkan Yardımcısı Nixon, Başkan Truman, muhterem din adamları, sevgili vatandaşlar:

Bugün burada bir partinin zaferini değil, elimizde bulunan özgürlükleri kutluyoruz. Yalnızca bir sonu değil, bir başlangıcı da sembolleştiriyoruz; değişimi gösterdiğimiz kadar yeniliği de gösteriyoruz. Sizlerin ve Yüce Tanrı’nın huzurunda, atalarımızın bundan 175 yıl kadar evvel yazdığı aynı metne el basacağım.

Dünyamız artık bambaşka bir yer. Âdemoğlu, fani bedeninde hem sefaletin, hem de kendi türünün bütün ırklarını ortadan kaldırabilecek gücü aynı anda barındırıyor. Buna karşın, atalarımızın uğruna savaştığı devrimci düşünceler dünyanın dört bir yanında etkisini sürdürmeye devam ediyor. Bu düşünceye göre insanların sahip olduğu haklar, devletin cömertliğine değil, Tanrı’nın takdirine dayanır.

Amerikalılar olarak, o ilk devrimin varisleri olduğumuzu unutmamız ne mümkün! Bırakın bu sözler söylendiği mekanın ve zamanın, dostlukların ve düşmanlıkların ötesine geçsin. Bırakın bu meşale; bu topraklarda doğmuş, savaş şartlarında büyümüş, zorlu bir barış döneminde yetişmiş, kadim geçmişimizle gurur duyan ve bu ulusun tarihi boyunca gönül verdiği insan haklarının, yurdumuzda ve dünyanın başka herhangi bir yerinde ortadan kaldırılmasına asla göz yummayacak nesillere taşınsın.

Dünyanın bütün ulusları şunu bilsin; ülkemizi ayakta tutmak ve hürriyet anlayışımızı muzaffer kılmak adına; iyi günde kötü günde, türlü bedel ödemeye, her türlü yükün altından kalkmaya, bütün zorluklara göğüs germeye, dost bildiğimiz herkesin elinden tutmaya ve bütün düşmanlarımızın karşısında dimdik durmaya hazırız.

Bu sözlerimi kelimesi kelimesine gerçekleştireceğime ant içerim. Ama dahası da var.

Ortak kültürel ve manevi değerler paylaştığımız dost ülkelere sesleniyorum; sizleri en içten sadakat duygularıyla selamlıyoruz. Bizler birlik olduğumuz müddetçe, müşterek teşebbüslerimiz sırasında başaramayacağımız çok az şey vardır. Ayrı durduğumuzda ise çok az şey başarabiliriz, zira uzlaşamazken dişli bir rakibin karşısına çıkamaz ve paramparça oluruz.

Özgürlük saflarına katılan yeni ülkeler, hepinize hoş geldiniz diyorum. Ant içeriz ki, sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmuş ülkeleri, onları çok daha zalim yollarla idare etmek isteyen tiranlıklara terk etmeyeceğiz. Kimseden bizim yürüdüğümüz yolu seçmesini beklemiyoruz; tek arzumuz, sahip oldukları özgürlüklerin arkasında kuvvetle durmaları ve geçmişte ava giderken avlandıklarını akıllarından çıkarmamalarıdır.

Dünyanın yarısında, yaşadıkları barakalarda ve köylerde sefalet zincirlerini kırma mücadelesi verenlerin yaralarına merhem olabilmeleri adına onlara yardımcı olacak, ne kadar zaman alırsa alsın elimizden geleni yapacağız. Ne komünistlerin işleri yoluna koyabileceğinden endişe duyduğumuz için, ne de oy peşinde olduğumuz için yapacağız bunu; tek istediğimiz doğru olanı yapmak. İçindeki yoksulların yardımına yetişemeyen hür bir toplum, zengin azınlığı gözetmekte de akamete uğrayacaktır.

Sınırlarımızın güneyindeki kardeş cumhuriyetlere özel bir taahhütte bulunuyoruz. Güzel sözlerimizi güzel amele dönüştürmek adına, özgür insanların ve özgür hükümetlerin sefalet zincirlerini kırıp kalkınmalarına yardımcı olacak yeni bir ittifak inşa edeceğiz. Ancak umudun yeşerttiği bu barışçıl devrim, düşman güçlerin gözünde bir av haline gelmemeli. Bütün komşularımız şunu bilsin; Amerika kıtasının neresinde olurlarsa olsunlar, saldırgan ve yıkıcı tutumlara karşı mücadele etmek adına onlarla bir araya geleceğiz. Diğer bütün güçler de şunu bilsinler ki; bu yarımkürede insanları, ilelebet kendi topraklarının sahipleri olarak yaşayacaklar.

Dünyanın bütün egemen devletlerinin buluştuğu Birleşmiş Milletler, savaş araçlarının barış araçlarını geride bıraktığı çağımızda en iyi ve son şansımızdır. Bu nedenle; bir münakaşa meydanı haline gelmesini önlemek, kendisine yeni katılanları ve güçsüz durumdakileri müdafaa eden kalkanını güçlendirmek ve iradesinin etki alanını genişletmek adına Birleşmiş Milletler’e verdiğimiz taahhütleri yinelemek istiyoruz.

Son olarak, kendisini bizim düşmanımız haline getiren uluslara seslenmek istiyorum; bu konuda bir taahhütte bulunmaktan ziyade bir talebimi dile getireceğim. Bilimin hayatlarımıza soktuğu yıkıcı güçler, bütün insanlığı planlı ya da kazara dünya üzerinden silmeden, her iki taraf da barış ortamını tesis etmeye yönelik arayışa baştan başlasın.

Kimseyi zayıflıkla kışkırtmaya yeltenmiyoruz. Askeri kuvvete başvurmayacağımızdan kesin biçimde emin olmanın tek yolu, cephanemizin yeterliliğinin su götürmez olmasıdır.

Ancak bu iki büyük ve güçlü uluslar topluluğu da, içinde bulunduğumuz durumda huzur bulamaz. Her iki taraf da, modern silahların maliyeti nedeniyle taşıması zor bir yükün altındaydı, her ikisi de ölümcül atom çalışmalarının devamlı suretle yayılmasından ötürü haklı olarak alarma geçmişti. Buna rağmen her iki taraf da, insanlığın nihai savaşının hayata geçmesini önleyen bu belirsiz terör dengesini değiştirme rekabetini hala sürdürüyor.

Gelin, nezaketin acizliğe delalet etmediğini ve samimiyetin daima ispata tabii olduğunu hatırda tutarak baştan başlayalım. Ne korktuğumuz için müzakerede bulunalım, ne de müzakerede bulunmaktan korkalım.

Bizleri ayrı düşüren meselelere takılmaktansa, bir araya getiren meseleleri gün ışığına çıkaralım.

Her iki taraf da, tarihte ilk defa, silahların denetimine ve kontrol altına alınmasına yönelik kesin önerilerde bulunarak ülkeleri haritadan silebilecek düzeyde güçleri, bütün ülkelerin mutlak kontrolü altına alsın.

Bilimin dehşet verici yönlerinin değil, yarattığı mucizelerin peşinden koşalım; hep beraber yıldızları keşfedelim, çölleri aşalım, hastalıklara deva bulalım, okyanuslara dalalım ve birbirimizi sanata, ticarete teşvik edelim.

Dünyanın neresinde olursak olsunlar, Yeşaya’da emredilenleri aklımızdan çıkarmayalım: “Boyunduruğa vurulanları salıverip ve ezilenleri özgürlüğe kavuşturalım.”

Eğer işbirliğinin ateşiyse nifak tohumlarını kurutan, her iki taraf da yeni bir ortak gayret içine girecektir. Güç dengelerini değiştirmekten bahsetmiyorum; güçlünün adil, zayıfın güvende olduğu, barışın korunduğu ve hukukun üstün olduğu yeni bir dünya kurmaktan bahsediyorum.

Bütün hedeflerimizi iktidara gelişimizin ilk yüz gününde başaramayacağız. Aradan bin gün geçtiğinde de, hükümetteki süremiz dolduğunda da başaramamış olacağız. Hatta belki hedeflerimizi nihayete erdiremeden öleceğiz. Ama bir yerden başlamak gerekiyor.

Sevgili vatandaşlarım, istikametimizin son tahlilde başarılı mı başarısız mı olacağını belirlemek benden ziyade sizlerin elinde. Ülkemiz kurulduğundan beri yetişmiş her kuşak, ülkesine bağlı kalacağına dair yemin etti. Vatani görevleri uğruna can veren gençlerimizin naaşları dünyanın dört bir yanında yatıyor.

İşte şimdi sıra bizde. Silaha ihtiyacımız var, doğru; ama elimize silah alma sırası değil. Ülkemiz için savaşmaya her an hazırız, doğru; ama şimdi savaşın sırası değil. Şimdi sıra, uzun yıllardır bitmek bilmeyen mücadelemizin yükünü sırtlama zamanıdır. Bütün insanlığın ortak düşmanlarına; tiranlığına, yoksulluğa, hastalığa ve savaşın ta kendisine karşı verdiğimiz bu mücadele sırasında, Yüce Rabb’imizin Yeni Ahit’teki sözlerini aklınızdan çıkarmayın: “Umudunuzla sevinin. Sıkıntıya dayanın. Kendinizi duaya verin.”

Şimdi size soruyorum; bu düşmanların karşısında galip çıkıp bütün insanlığa bereketli bir yaşam sunmamızı sağlayacak ve Kuzey, Güney, Doğu, Batı demeden, dünya çapında, devasa bir ittifak inşa ederken bu tarihi çabada bizimle misiniz?

Dünyanın uzun tarihi boyunca, yalnızca birkaç kuşak özgürlüklerini azami tehlikeler karşısında müdafaa edebildi. Ben bu sorumluluktan kaçmıyorum, kendimi buna adıyorum. Hiçbirinizin başka kuşaklardan insanların yerinde olmayı yeğlemeyeceğine eminim. İçimizdeki enerji, sahip olduğumuz inanç ve adanmışlık duygusu, ülkemizi ve ona hizmet eden herkesi aydınlatacaktır. Ve bu ışığın tutuşturacağı çoban ateşi bütün dünyayı gerçek anlamda aydınlatabilir.

Sevgili yurttaşlarım, vakit, ülkenizin sizin için ne yapacağını değil, sizin ülkeniz için ne yapacağınızı düşünme vaktidir.

Değerli dünya vatandaşları, vakit, Amerika’nın sizin için ne yapacağını değil, insanlığın özgürlüğü için hep beraber ne yapacağımızı düşünme vaktidir.

Son olarak, ister Amerikan vatandaşı olun ister dünya vatandaşı, sizlerden beklediğimiz gücü ve fedakârlığı siz de bizden bekleyin. Vicdanımızın rahatlığı tek ödülümüz, tarih yaptıklarımızın tek yargıcı olduğu müddetçe çok sevdiğimiz bu toprakları, Tanrı’nın lütfuyla ve yardımıyla, yaptığımız her işte O’nun hizmetinde olduğumuzu bilerek geleceğe taşıyalım.


İngilizce Aslından Çeviren:
Deniz KARAKULLUKCU

Düzelti:
Bartu ŞİMŞEK

Diğer Yazılara Göz Atın