İyi akşamlar,
Bugün erken saatlerde, Amerika Silahlı Kuvvetleri’ne Irak’taki askeri hedefler ile savunma hedefleri için vur emri verdim. Bu süreçte, Britanya Silahlı Kuvvetleri de bize katıldı. Görevleri, Irak’ın nükleer, kimyasal ve biyolojik silah programlarını ve komşu ülkeleri tehdit eden askeri kapasitesini aşındırmaktır.
Amaçları, Amerika Birleşik Devletleri’nin ulusal çıkarları ile Ortadoğu’da ve dünyanın geri kalanında yaşayan insanların çıkarlarını korumaktır.
Saddam Hüseyin’in elindeki nükleer silahlarla, zehirli gazlarla ve biyolojik silahlarla komşularını veya dünyayı tehdit etmesine müsaade edilemez.
Ulusal Güvenlik Konseyi’ninoy birliğiyle aldığı tavsiye kararı doğrultusunda neden Irak’ta güç kullanmaya karar verdiğimi, harekâta neden bugün başladığımızı ve neyi hedef aldığımızı açıklamak istiyorum.
Saddam Hüseyin altı hafta önce, Birleşmiş Milletler tarafından kitle imha silahlarını denetlemek üzere oluşturulan ve profesyonel bilir kişilerden oluşan çok uluslu UNSCOM[1] ile işbirliğini sonlandırdığını açıkladı. Komisyonun görevi, Irak’ın kitle imha silahlarını elinde tutma, imal etme ve kullanma kapasitesini denetlemek ve Irak’ın bu kabiliyetini yeniden inşa etmeye çalışmayacağını teyit etmekti.
Denetçiler bu görevi 7,5 yıl önce, Körfez Savaşı’ndan sonra Irak, ateşkes şartlarından biri olarak mühimmat fabrikalarının nerede olduğunu beyan ve imha etmeyi kabul ettiğinde üstlenmişti.
Uluslararası kamuoyunun, bu komisyonun kurulmasını bir koşul olarak öne sürmek için haklı sebepleri vardı. Elbette diğer ülkelerin elinde de kitle imha silahları ve balistik füzeler var, fakat konu Saddam olunca, arada büyük bir fark bulunuyor: Saddam bu silahları daha önce kullandı, bir kere de değil, defalarca. On yıl süren savaş boyunca İranlı askerlerin üstüne kimyasal silahlar ateşledi. Bu silahlar sadece askerlere karşı kullanılmadı. Saddam, Suudi Arabistan, Bahreyn ve İran vatandaşı sivilleri Scud füzeleriyle bombaladı. Sadece harici bir düşmanı değil, kendi halkını, Kuzey Irak’taki Kürt sivilleri zehirledi.
O günlerde uluslararası kamuoyunun denetim konusuyla ilgili ufak tefek şüpheleri vardı. Fakat artık, denetlenmediği sürece Saddam’ın o dehşet verici silahları yeniden kullanmaktan çekinmeyeceğinden en ufak şüphem bile kalmadı.
Irak, denetçilerle işbirliği yapma yükümlüğünden kaçma yolları ararken ABD, UNSCOM’un bölgedeki varlığının sürdürülmesi için sabırla çalıştı. Saddam ancak yeri geldiğinde güç kullanma tehdidinde bulunduğumuzda geri adım attı.
Ekim ayı sonunda Saddam’ın son başkaldırısıyla karşı karşıya kaldıktan sonra bölgedeki ezici askeri kuvveti de arkamıza alarak Irak üzerinde yoğun diplomatik baskı kurduk. BM Güvenlik Konseyi, sıfıra karşı on beş oyla, yani oy birliğiyle Saddam’ı eylemleri nedeniyle kınadı ve yapılan anlaşmaya derhal riayet etmesini talep etti.
Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman’dan oluşan sekiz Arap ülkesi, Irak’ı BM’ye meydan okumasının sonuçları karşısında tek başına kalacağı konusunda uyardı.
Saddam anlaşmaya rıza göstermeyi reddederken bizler askeri müdahaleye hazırlandık. Irak bekleyebildiği son ana kadar bekledikten sonra geri adım attı. Daha sonra BM’ye başvurarak, silah denetçileriyle işbirliğinin kayıtsız şartsız süreceğini taahhüt etti.
Saddam taleplerimize en sonunda boyun eğdiğinden, hava saldırılarını iptal etmeye karar verdim.Yapılacak en doğru hamlenin, Saddam’a işbirliği yapma konusundaki iyi niyetini kanıtlaması adına son bir şans vermek olduğunu düşündüm.
O günlerde, koşulsuz işbirliğinin, hâlihazırdaki BM kararlarına ve Irak’ın verdiği taahhütlere dayandığını açıkça ifade ettim. Yine Saddam’ın tam anlamıyla işbirliği yapmaması durumunda herhangi bir gecikme, diplomatik süreç veya ikaz olmaksızın harekete geçmeye hazır olunacağını da aynı açıklıkla ifade ettim.
Geçtiğimiz üç hafta boyunca BM denetçileri, Irak’ın işbirliği yapıp yapmadığını denetlemek üzere ziyaretlerini gerçekleştirdi. Denetim süreci bu hafta sonu sona erdi ve dün gece UNSCOM Başkanı Richard Butler, denetim sonuçlarını BM Genel Sekreteri Annan’a bildirdi.
Sonuçlar karamsar, üzücü ve son derece rahatsız edici.
Irak, belirtilen beş kategorinin dördünde işbirliği yapmıyor. Üstelik denetçilere yeni kısıtlamalar da getiriyor. Şimdi raporun dikkate değer bazı tespitlerini sizinle paylaşacağım.
Irak hükümeti, şüpheli bölgelerin denetlenmesine defalarca engel oldu. Örneğin, denetçilerin iktidar partisinin genel merkezine girmesine müsaade etmedi ve partinin diğer temsilciliklerinin denetlenmesini de yasaklayacağını açıkladı. BM kararları, parti genel merkezi ile temsilciliklerinin denetlenmesini istisna olarak görmemektedir. Ayrıca UNSCOM bu yerleri, geçmişte denetlemiştir.
Irak, UNSCOM’un gerekli bulguları elde etmek için yürüttüğü çalışmaları pek çok kez kısıtladı. Örneğin Irak hükümeti,UNSCOM’un kimyasal silah programıyla ilişkili olan bombaları fotoğraflama çalışmalarına engel oldu.
Bir tesisi video kaydına almak ve bazı belgelerin fotokopisini çekmek isteyen UNSCOM biyolojik silah ekibini engellemeye teşebbüs etti ve Iraklı personelin UNSCOM’un sorularına yanıt vermesi yasaklandı.
Irak hükümeti, denetimden önce bir başka tesisi bilfiil boşalttı. Sadece belgeleri değil, mobilyaları ve araç gereçleri bile ortadan kaldırdılar.
Irak hükümeti, denetçiler tarafından talep edilen belgelerin neredeyse hiçbirini teslim etmedi. Doğrusunu söylemek gerekirse, Irak hükümetinin, silahlara ilişkin belgelerin olası bir UNSCOM teftişini öngörmesi sebebiyle yok ettiğinden haberdarız.
Böylelikle Irak Hükümeti, verilen son şansı da suiistimal etti.
UNSCOM raporların vardığı sonuçları tekrarlıyorum: “Irak’ın tutumu, silahsızlanma konusunda hiçbir ilerleme kaydedilemediğini kanıtlar niteliktedir. Bu tecrübeler ışığında ve Irak’ın tam anlamıyla işbirliğine yanaşmaması sebebiyle komisyon, Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilse de Irak’ın yasaklanmış silahlar programına ilişkin görevini yürütememektedir.”
Kısacası, denetçilere göre, Irak’ta bulunmaya devam etseler bile yapacakları iş göz boyamadan ibaret olacak.
Saddam’ın çevirdiği dolaplar, denetçilerin çalışmalarını boşa çıkarmaktadır. Denetçilerin Saddam’ı silahsız bırakacağı yerde Saddam onları silahsız bırakıyor.
Bu durum, Basra Körfezi’ndeki istikrarı ve dünyadaki herkesin güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Uluslararası kamuoyu, Saddam’a silah denetçileriyle işbirliğini sürdürme konusunda son bir şans vermişti, fakat Saddam verilen bu şansı elinin tersiyle itmeyi tercih etti. Bu nedenle vakit kaybeden harekete geçmek zorunda kaldık.
Sebebini açıklamama izin verin.
Öncelikle, güçlü bir denetleme sistemi olmadan Irak hükümeti, kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlarını değil yıllar, aylar içinde yeniden inşa edip silah programlarını devam ettirme konusunda yeniden özgür olacaktı.
İkincisi, Saddam silah denetleme sistemini köstekletip bundan kurtulabilirse, ABD liderliğindeki uluslararası toplumun iradesini yitirdiği sonucuna varılacaktı. Saddam, yıkım fabrikalarını yeniden inşa etme konusunda dizginlerin kendisinde olduğunu zannına kapılacaktı. Gün geldiğinde, bu silahları, geçmişte yaptığı gibi kullanmaya karar vereceğine hiç şüphe yok.
Üçüncüsü, Kasım ayında hava saldırılarını durdurarak Saddam’a herhangi bir izin vermedim, sadece şans tanıdım. Bu başkaldırıya sırtımızı dönersek, ABD’nin Saddam’a karşı üstlendiği denetleme işlevinin güvenilirliği yerle bir olacak. Böyle yaparsak hem Saddam’a, Irak’ın kitle imha silahları programını kontrol eden denetleme sistemini paramparça etmesine izin vermiş hem de Saddam’ın bölgede hâkimiyet kurmaktan alıkoyan kuvvetlerimizden çekinmesini de engellemiş oluruz.
İşte bu nedenle Başkan Yardımcısı, Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Milli Güvenlik danışmanından oluşan Ulusal Güvenlik Konseyi’nin oybirliğiyle aldığı tavsiye kararı sonucunda Irak’a şiddetli ve kesintisiz hava saldırıları yapılması emrini verdim.
Bu saldırılar, Saddam’ın kitle imha silahlarını geliştirme ve ateşleme kapasitesi ile komşularını tehdit etme imkânını azaltmak için planlandı.
Bununla birlikte, Saddam’a güçlü bir mesaj da vermiş olduk: Düşüncesizce davranırsan, bedelini ağır ödeyeceksin. Bugün harekete geçtik çünkü danışmanlarımın değerlendirmeleri gösteriyor ki verilecek hızlı bir karşılık, Saddam’ı oldukça hazırlıksız yakalayacak ve karşılık vermesi için daha az imkân tanıyacaktı.
Başkan Butler’ın raporundan sonra birkaç gün bile bekleseydik Saddam’a kuvvetlerini dağıtmak ve silahlarını muhafaza etmek için daha fazla zaman vermiş olacaktık.
Ayrıca, Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan bu hafta sonu başlıyor. Ramazan ayında bölgeye askeri harekât başlatmamız, İslam dünyasına karşı son derece saldırgan bir davranış olacaktı ve buna bağlı olarak Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimiz ve Ortadoğu’dakaydettiğimiz ilerleme zarar görecekti.
Irak’a önlem almaları için bir ay bile süre tanımak gerçekten isteyeceğimiz son şeydi.
Son olarak, Büyük Britanya Başbakanı Tony Blair da dâhil olmak üzere müttefiklerimiz, saldırıyı doğru zamanda yaptığımız konusunda hemfikir. Saddam’ın, denetleme sistemi ile işbirliği yapacağını ve konuya ilişkin alınan BM kararlarına uyacağını ümit ediyorum. Yine de Saddam’ın işbirliği yapmama ihtimaline karşı ve teşkil ettiği tehlikeyle başa çıkmaya hazırlıklı olmalıyız.
Bu yüzden Irak hükümetini ve kitle imha silahlarını kontrol altına almamızı sağlayacak uzun vadeli bir strateji izleyecek ve Irak halkı, layık olduğu hükümete kavuşana kadar omuz omuza çalışacağız.
Öncelikle, Saddam’ın kitle imha silahlarını veya dağıtım sistemlerini yeniden kurmak, komşu ülkeleri tehdit etmek, ittifakımızın hava kuvvetlerine Irak hava sahasında meydan okumak veya Kürt vatandaşlarına saldırmak gibi tehditkâr hamlelerde bulunma ihtimaline karşı güç kullanmaya hazırlıklı olmalıyız
Güç kullanımıyla tehdit etmek ve gerektiğinde gerçekten güç kullanmak, Saddam’ın kitle imha silahı programını kontrol altına almak, saldırgan tavırlarının önünü kesmek ve başka bir Körfez Savaşı’nın patlak vermesine engel olmak için en güvenli yoldur.
İkincisi, Irak hükümeti anlaşmaya uymadığı sürece, ekonomik yaptırımları sürdürmek ve dayatmak adına uluslararası kamuoyuyla birlikte çalışacağız. Yaptırımlar, Saddam’a en az 120 milyar dolara mal oldu. Bu tutar, mühimmat sistemlerin yeniden canlandırılmasında kullanılabilirdi. Bununla birlikte,yaptırımlar sistemi, Irak hükümetinin Irak halkına yemek, ilaç ve diğer insani yardım malzemeleri sağlaması için petrol satmasına engel olmamaktadır.
Irak halkıyla hiçbir sorunumuz yok, ancak yaptırımlar olmasaydı “petrol için gıda” programının yerini “tanklar için gıda” programının aldığını görürdük. Bu da Irak’ın komşuları için daha büyük bir tehdit oluştururken, kendi halkı için ise daha az yemek anlamına gelirdi.
Gerçek şu ki Saddam iktidarda kaldığı sürece halkının refahını, bölgenin huzurunu ve dünya güvenliğini tehdit etmeye devam edecektir.
Bu tehdidi tek celsede sonlandırmanın en iyi yolu, komşularıyla iyi geçinecek ve vatandaşlarının haklarına saygılı olacak yeni bir Irak hükümetinin kurulmasından geçmektedir. Bağdat’a değişim getirmek zaman alacak ve çaba gerektirecek. Irak muhalefetinin bütün taraflarıyla ilişkimizi güçlendirecek ve onlarla etkili ve ihtiyatlı bir biçimde çalışacağız.
Güç kullanma kararı, beraberinde daima ödenecek bedeller getirir. Amerikan güçleri ne zaman tehlikede olursa olsun bizler can kaybını göze alıyoruz. Saldırıların Irak silahlı kuvvetlerine karşı yapılacak olmasına rağmen arzu etmesek de Iraklı sivil kayıplar meydana gelebilir.
Doğrusu, Saddam geçmişte, dünyanın kendisine karşı bakış açısıyla alayeder gibi Iraklı sivillerin hayatlarını bilerek tehlikeye atmıştı.
Bu gerçeklere karşı hazırlıklı olmalıyız. Aynı zamanda, Saddam komşularına saldırmaya kalkarsa güç kullanarak karşılık vereceğimizden hiç şüphesi olmasın.
Saddam’ın dünyanın geri kalanına kafa tutmasına karşılık vermezsek, gelecekte çok daha büyük bir tehditle karşı karşıya kalacağız. Saddam ise kendi halkına savaş açacak.
Ayrıca kitle imha silahlarını geliştireceğine son derece eminim. Sonrasında o silahları konuşlandırıp kullanacak.
Bugün harekete geçtiğimiz için gelecekte benzer bir tehlikeyle karşı karşıya kalma olasılığımızı azaltıyoruz.
Sözlerime son vermeden önce bir konuya daha değinmek istiyorum. Saddam Hüseyin ve diğer barış düşmanları, saldırıdan hemen önce Temsilciler Meclisi’nde yaşanan tartışmaların Amerikan halkının dikkatini dağıttığını veya kendileriyle yüzleşme konusundaki kararlılığımızı zayıflatacağını düşünmüş olabilirler.
Fakat Amerika, her ne kadar güç kullanmayı arzulamasa da mevzu hayati çıkarları olduğunda güç kullanmaktan çekinmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
Geride bırakmakta olduğumuz yüzyılda Amerika, kargaşa ile birlik, korku ile umut arasında bir fark yarattı. Önümüzdeki yeni yüzyılda ise geçmiştekinden çok daha barışçıl bir gelecek yaratmak için elimizde olağanüstü bir fırsat var. Bunu ancak barış düşmanlarına karşı tek vücut olarak gerçekleştirebiliriz.
Bu akşam Amerika Birleşik Devletlerinin yaptığı tam anlamıyla budur. Tanrı, bu ehemmiyetli görevi sırtlamış bütün cesur kadınları,erkekleri ve ailelerini kutsasın ve korusun. Tanrı Amerika’yı kutsasın.
İngilizce Aslından Çeviren:
Deniz KARAKULLUKCU
İngilizce Aslından Düzelti:
Furkan ÖZKAN
Düzeltenin Notu
[1] Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’taki kitle imha silahlarıyla ilgili meseleleri denetlemek için BM tarafından kurulan BM Özel Komisyonu.
Kaynak:
http://edition.cnn.com/ALLPOLITICS/stories/1998/12/16/transcripts/clinton.html